030-2343625
info@iot.nl

Avustralya ve Batı Avrupa Arasındaki Farklılıklar

Geçen yazımda ele aldığım gözleme dayalı konuları daha da derinleştirmek istiyorum. 2012 yılında uluslararası bir bilimsel dergide Profesör Fons van de Vijver ile birlikte yazdığımız bir makalede Avustralya, Almanya, Fransa ve Hollanda’daki Türk göçmenlerin yaşadıkları ülkeye uyum süreçlerini incelemiştik. Deneysel çalışmamızın temel çıkış noktası göçmen alan ülkenin uyum politikalarının göçmenin uyum sürecinde en çok etkiye sahip olduğu şeklindeydi. Eğer ülke göçmeni bağrına basan bir politika izliyorsa, göçmenin uyum konusunda hiçbir sorunu olmayacağı ama eğer göçmeni dışlayan ve ötekileştiren bir politika izleniyorsa, göçmenin uyumunun mümkün olmayacağını farz etmiştik.

 

Avustralya’nın çoğulcu ve içerici politikaları yanı sıra Batı Avrupa’daki dışlayıcı ve Ötekileştirici uygulamalardan kaynaklanan ciddi farklılıklar olacağını öne sürmüştük. Bu dört ülkeden 1200 Türk’ün katılımıyla yaptığımız bu çalışmadan aldığımız sonuçlar tam anlamıyla beklediğimiz gibi olmuştu. Avustralya’da ikinci kuşak Türk göçmenler kendilerini “Türk” olarak değil çoğunlukla Avustralyalı-Türk hatta bir kısmı da sadece “Avustralyalı” olarak niteliyor. “Benim annem-babam Türk ben Avustralyalıyım” diyen pek çoktu. Kuşaklar arasındaki kimlik ve aidiyet algılarındaki farklılıklara baktığımızda en büyük fark Avustralya’da karşımıza çıktı.

 

Aslında birinci kuşak açısından farkları incelediğimizde de Avustralya Türk toplumunun kendisini büyük ölçüde yaşadığı ülkeyle özdeşleştirdiğini görmüştük. Almanya ve Fransa’da durum çok farklıydı. Özellikle Almanya’da kuşaklar arasında fark bulamamıştık. Sırf bu durum bile Batı Avrupa’da uygulanan politikaların vahametini göstermeye yeterlidir. Kendisini “Almanyalı Türk” olarak niteleyen pek kimse olmadığı gibi kendisini “Alman” olarak niteleyen ne bir ikinci kuşak, ne de üçüncü kuşak var. Hollanda’daki durum Avustralya ve Almanya arasında bir yere konumlanmaktadır.

 

Uyum süreciyle ilgili olarak ülkeler arasındaki bu farklılık eğitim açısından bakıldığında en çarpıcı bir şekilde ortaya konmaktadır. Ortada somut eğitim bilimsel veriler olunca tartışma çok sağlam bir zeminde yapılabilmektedir. 15 yaşındaki öğrencilere OECD tarafından yapılan PISA testlerinden alınan sonuçlar her ülkenin resmini çekip önüne koyar niteliktedir. Almanlar ülke olarak aldıkları sonuçların düşüklüğünü Türk göçmen çocuklarına bağlamışlardı. Aslında özürleri kabahatlerinden beterdi. Bir yerde göçmen çocuklarının eğitimindeki çarpıklıkların farkında olduklarını itiraf etmişlerdi. Aradan geçen onlarca yılda Almanya’da en küçük bir politika değişikliği olmadı.

 

PISA sonuçlarını incelediğimizde Avustralya’da göçmen çocuklarıyla Anglo-Saxon kökenli Avustralyalılar arasında hiçbir fark olmadığını görüyoruz. Bu durum büyük ölçüde Kanada için de geçerlidir. Aksine Avustralya ve Kanada’da göçmen çocukları çok daha başarılı sonuçlar almaktadırlar. Göçmenlerle yerli nüfus arasındaki en büyük fark Almanya ve Avusturya’da ortaya çıkmaktadır. Bunları Belçika ve Hollanda takip etmektedir. Bu sonuç rastlantısal değildir. Her üç yılda yenilenen bu testlerden alınan sonuçlar benzerdir. Bu durumun en önemli nedenlerinden birisinin bu ülkelerde uygulanan eğitim politikalarından olduğu artık kesindir. Bu konuda yazılmış onlarca kitap ve yüzlerce bilimsel makale vardır.

 

Almanya, Avusturya, Belçika ve Hollanda göçmeni dışlayıcı ve ötekileştirici söylemleri ve politikaları kullanmakla yetinmeyip eğitim sistemlerinden kaynaklanan eşitsizliği de ortadan kaldırmaya yönelik en ufak bir önlem almamaktadır. Demokratik ülkelere hiç yakışmaz bir şekilde de göçmenin başarısızlığının kendilerinden, dillerinden, kültürlerinden ve dini kökenlerinden kaynaklandığını iddia etmektedirler. Bu iddiaları politikacılar elbette dile getirebilirler çünkü bu ayrımcılığı bilinçli yapıyorlar. Ancak göçmen öğrencilerin geride kalmasını dini kökenlerinden kaynaklandığını iddia etmek ne bilimin etik kurallarıyla ne de ahlakla bağdaşır. Özellikle laik bir toplumda eğitimde alınan kötü sonuçları çocukların İslami kültürlerden gelmelerine bağlamak bilimsel değildir.

 

PISA sonuçları orta yerde durmaktadır. Almanya, Fransa ve Hollanda’nın eğitim alanında da Avustralya’dan çok geride olduğu rakamlarla sabittir. Eğitimde eşit haklara ve FIRSATLARA sahip olan Avustralyalı Türk çocuklarının Batı Avrupa’daki akranlarına göre üniversiteye giriş oranları çok yüksektir. Hem de çok nitelikli bölümlerde okumakta ve çok güzel mesleklere sahip olmaktadırlar. Kendilerini öteki hissetmeyen Avustralyalı Türkler yaşadıkları ülkeyle bütünleşmekte ve aidiyet duygularını güçlendirmektedirler. Özellikle genç nesil kabul gördüğü sürece yaşadığı ülkenin dilini ve kültürünü benimsemekte ve kimliğinden kökeninden utanç duymamaktadır. Batı Avrupa’daki en ciddi sorun insanların kimliklerinin yaftalanması ve eksiklik kaynağı gibi gösterilmesidir. Elbette Avustralya’yı idealize ettiğim düşünülmesin. Orada da gizli bir “üstün grup” psikolojisinin hâkim olduğu ve bunun yol açtığı gizil bir sosyal-psikolojik baskının olduğu doğrudur. Özellikle okullarda göçmen çocuklarının isimlerini değiştirmeleri ve kendilerine bir İngiliz isim benimsemeleri veya kendi isimlerini İngilizce aksana çok uygun bir şekilde söylemeleri de bu üstü örtülü psikolojik baskıdan kaynaklanmaktadır. Eğer insanlar kendi isimleriyle yüzde yüz kabul görselerdi isim değişikliği yoluna gitmezlerdi. Diğer taraftan “ait olma” duygusu gençler açısından çok önemlidir. Baskı olmasa bile gençler kabul edildiklerini bildikleri sürece isim değişikliğini isteyerek yapıyor da olabilirler. Bu konu kesinlikle daha derinlemesine araştırılmalıdır.

 

Sonuçta ortada PISA test sonuçları ve göçmen öğrencilerle yerli öğrenciler arasındaki farklılıklar var. Batı Avrupa eğitim alanında göçmen çocuklarını sürekli ötekileştiren bir yol izlerken Avustralya ve Kanada gibi ülkeler içerici ve destekleyici politikalar izlemektedir. İşin en acı yanı Batı Avrupa bu politikaları bilerek ve isteyerek uygulamaktadır çünkü yapılan onlarca eleştiriye ve yazılan binlerce bilimsel yazıya rağmen bu ayrımcı uygulamalar değişmemektedir.

Kutlay Yağmur

Dil, Kimlik ve Eğitim Profesörü, Tilburg Üniversitesi Öğretim Üyesi

“Bu yazı İnterAjans’tan alınmıştır.”